ÇOCUK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ÇOCUK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Kasım 2007 Perşembe

Piyasadan çekilen iki ilacın seri no’larına dikkat



Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü, fazla miktarda etken madde içeren bir serum ile içerisinde yabancı madde bulunduğu tespit edilen ve daha çok çocuklar için kullanılan bir şurubun piyasadan geri çekilmesini istedi.

Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü tarafından Türkiye Eczacılar Birliği, il sağlık müdürlükleri ve ilgili ilaç firmalarına gönderilen yazıda, “Kanfleks yüzde 5 dekstroz sudaki solüsyonu 1000 ml.” adlı serumun, yapılan incelemede sonucu içerisindeki etken madde miktarının yüzde 10.2-10.8 oranından fazla olduğunun belirlendiği ifade edildi.

Bu nedenle serumun eczanelerden, ilaç depolarından ve hastanelerden geri çekilmesi istendi. Ayrıca çocukların alerjik rahatsızlıklarında kullanılan “actifed şurup”un da içerisinde yoğun miktarda yabancı madde içermesi nedeniyle geri çekilmesi kararlaştırıldı.

İLAÇLARIN SERİLERİNE DİKKAT EDİN

‘Actifed şurup’un Nisan 2007 imalat ve Nisan 2011 son kullanma tarihli serisi için geri çekme işlemi uygulanırken, ‘Kanfleks’ serumun da Eylül 2006 imalat ve Eylül 2008 son kullanma tarihli serisi geri çekilecek.

13 Kasım 2007 Salı

Bunları biliyor musunuz?


Eğer kemer takmıyorsanız, sadece 50 kilometre hızla giden bir arabanın yaptığı kazada göreceğiniz zarar, bir apartmanın üçüncü katından düşmekle aynı olur.
Bir kaza sırasında kucağınızdaki çocuğu tutmanız imkânsızdır. Bu seçiminizle çocuğunuzun yaşama şansını yüzde 70 azaltırsınız. Çocuklar mutlaka arkada ve çocuk koltuğuna bağlı olarak oturmalı. Arka koltukta kemersiz oturan çocuk, otomobil 45 kilometre süratle duvara çarptığında bir yavru fil ağırlığı ile öne doğru fırlar. Ön cama çarparken başına aldığı şiddet tam üç tondur. Otomobilin içindeki her şey otomobille aynı hızı yapar. 50 kilometre süratle duvara çarpan bir otomobilin içindeki su şişesi bile bir tuğla ağırlığına ulaşarak ölümcül zararlar verebilir.
Kaza riski eve yaklaştıkça artar. Ölümlü trafik kazalarının çoğu, seyahatin bitimine 30-35 kilometre kala ve hız, 60 kilometrenin altındayken gerçekleşir.
Otomobil kullanırken cep telefonu ile konuşanlar, bir küçük şişe rakı içip direksiyona geçenlerle aynı ölüm riskini taşır.
Hava yastığına güvenerek emniyet kemeri kullanmıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Hava yastıkları ancak emniyet kemeri ile birlikte koruyucu olabilir.
70 kilometre hızla bir yayaya çarptığınızda yayanın hayatta kalma olasılığı neredeyse hiç yoktur. Ancak 30 kilometrenin altında yayanın yaşama şansı olabilir.
Kaza sonrasında bilinçsizce yapılan yardımlar, ölümlere ve kalıcı sakatlanmalara neden oluyor. İlk yardım eğitimi almadıysanız yaralıya kesinlikle dokunmayın. Acil yardım telefonu 112'dir.
120 kilometre hızla giden sürücü, bir futbol sahasının başındayken karşı kalede bir tehlikeyi algıladığında durması için artık çok geçtir. Hız 90 kilometre olsaydı, durma mesafesi karşı kalenin ceza sahası olurdu.
Saatte 80 km hızla giden bir araçta yolculuk yapanların ölme olasılığı, 30 km hızla giden bir arabanın içindekilere oranla 20 kat fazladır.
Türkiye'de meydana gelen trafik kazalarında yaklaşık her saat başı bir kişi ölüyor.

sabah.com.tr

12 Kasım 2007 Pazartesi

İngiliz çocuklar dünyaya ilgisiz

British Council tarafından 10 ülkede, 11-16 yaş arası çocuklarla görüşülerek yapılan araştırmaya göre; dünya olaylarından haberdar olma ve yabancı dil öğrenme konusunda en kötü durumda olan İngiliz çocuklar.

Yabancı dil öğrenmenin önemli olduğunu düşünen çocukların oranı sadece yüzde 70. Dünyada olup biteni anlamak için çaba sarf ettiğini söyleyenlerin oranı ise yüzde 28. Bu konularda en bilinçli olanlar ise Nijeryalı çocuklar.

En kötüler listesinde İngiltere’nin hemen üstünde ise Amerika Birleşik Devletleri geliyor.

6 Kasım 2007 Salı

Bu arıyı yabana atmayın


Üniversiteden yeni mezun genç arı “Barry B.Benson”un maceralarının ele alındığı “Arı Filmi”nin (Bee Movie) yapımı 4 yıl sürdü. Animasyon ekipleri, film için 1 milyondan fazla arı ile balmumu ve baldan arı kovanı kenti yarattı...

Film dağıtım şirketinden alınan bilgiye göre, yapımcılığını Christina Steinberg, yönetmenliklerini Steve Hickner ve Simon J. Smith’in üstlendiği filmin senaryosunu Jerry Seinfeld ile Barry Marder, Spike Feresten ve Andy Robin gerçekleştirdi .Jerry Seinfeld, Renee Zellweger, Matthew Broderick ile John Goodman’ın seslendirdiği animasyon film “Arı Filmi” (Bee Movie), 14 Aralık’ta Türk seyirciyle buluşacak.

Üniversiteden yeni mezun genç arı “Benson”un maceralarının ele alındığı “Bee Movie-Arı Filmi”nin yapımı 4 yıl sürdü.

Animasyon ekipleri, film için 1 milyondan fazla arı yarattı.

İlk tasarım aşamasındaki kazaklı “Benson” beğenilmeyince, yuvarlak hatlarıyla tamamen farklı bir şekle sokuldu.

“Benson”a son şeklinin bulunmasından önce 900’e yakın farklı tasarım yapıldı.

İnsanlar için New York’u ve arılar için de New Hive’ı inşa eden maket departmanı, “Benson”un yatak odası gibi küçük setlerden, Central Park’taki dev binalara kadar 49 farklı mekan üretti.

Arı kovanı kenti, balmumu ve baldan yapıldı, başka hiçbir materyal veya element kullanılmadı.

Filmde arılar, kızartmalarını balla yaptı, bal suyu içti, bal yedi, şekerlemelerin üstüne bal koydu, arabalarında yakıt olarak bal kullandı.

Prodüksiyon görevlileri, filmdeki fırtına sahnelerinin gerçekçi olması için yüzlerce gerçek fırtına fotoğrafından yararlandı.

Filmde 40 animasyon sanatçısı, yaklaşık 3 bin 350 kilometre uzunluğunda animasyon hazırladı.

25 Ekim 2007 Perşembe

İlkokullarda yemek neden yasak?


İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü “rant kapısı ve zehirlenme riski var” diye devlet okullarında öğle yemeğini yasakladı. Artık çocuklar ya sefertasıyla yemek taşıyacak ya da kantin ve sokak satıcısına mahkum. NTVMSNBC yemek yasağını taraflarla konuştu.

İstanbul Milli Eğitim Müdürü Ata Özer yasak kararının gerekçesini “Okul müdürleri öğle yemeğinden rant sağlıyor. Diyelim çocuk zehirlendi, öldü; ne olacak” diye savunuyor.

Eğitim-Sen Genel Başkanı Alaattin Dinçer ise, “Asıl büyük rant kapısı kantinler. Bu karar kantin mafyasına yarayacak” diyor. Öğrenci velileri ve okul müdürleri de karara tepkili: Rant veya zehirlenme riskiyle mücadele etmek yerine çocukları cezalandırıyorlar. Eskiden hiç olmazsa çorba içen çocuklar, şimdi kantinde fast food bekleyecek. Üstelik kantinler de hijyenik değil. Ayrıca obezite riski var ve herkes kantinin önünde toplandığında, büyük çocuklar küçük çocukları neredeyse ezecek...

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden geçen hafta devlet okullarına; “19 Ekim 2007’den itibaren Etüt ve Beslenme İlköğretim Okulu dışındaki okullarda öğle yemeği verilmesi yasaklanmıştır. Yasağa uymayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır” yazısı gönderildi.

İstanbul’da; eğitim-öğretim sona erdikten sonra etüt yaptırılan, öğle yemeği verilen ve adı “Etüt ve Beslenme İlköğretim Okulu” olan 17 devlet okulu bulunuyor; öğrenciler öğle yemeği için aylık 110 YTL ödüyor. İl Müdürlüğü’nün talimatı doğrultusunda, bu 17 okul dışında, devlete ait tüm ilköğretim okullarında öğle yemeği kaldırıldı.

25 Eylül 2007 Salı

Sevgili Atatürkçüğüm


İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya ve İletişim Sistemleri Bölümü araştırma görevlisi Esra Elmas`ın ilköğretim okulu öğrencilerinin Atatürk algılarını araştırdığı tez çalışması, "Sevgili Atatürkçüğüm" adlı kitapta toplanarak piyasaya çıktı.

İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya ve İletişim Sistemleri Bölümü araştırma görevlisi Esra Elmas`ın ilköğretim okulu öğrencilerinin Atatürk algılarını araştırdığı tez çalışması, "Sevgili Atatürkçüğüm" adlı kitapta toplanarak piyasaya çıktı.

Elmas, Hayykitap`tan çıkan kitaba konu olan çalışması kapsamında ilköğretim okulu öğrencilerine "Atatürk sizce nasıl biri?", "Onu en çok hangi özelliği ile hatırlıyorsunuz?", "Şu an yaşasaydı hayatımızda neler değişirdi?" şeklinde sorular yöneltti.

Kitaba göre, "Atatürk sizce nasıl biri?" sorusu yöneltilen çocukların yüzde 85`i "borçlu olunan kişi" olarak tanımladı.

Atatürk`ün "kurtarıcı", "lider", "güneş", "ışık", "zeki", "akıllı", "ileri görüşlü" ve "kahraman" tanımları da çocukların zihinlerinde ilk sıralarda yer aldı.

Çocuklar, "Onu en çok hangi özelliği ile hatırlıyorsunuz?" sorusuna da ilk olarak "Dayısının çiftliğine gidişi ve köyde okul olmayışıyla hatırladıkları" şeklinde cevap verdi.

Çocuklar, Atatürk`ü ayrıca matematik derslerindeki başarısı ve Trablusgarp savaşı ile kalbine isabet eden kurşundan kurtuluşu ile hatırladı.
"Atatürk yaşıyor olsaydı hayatınızda bir fark olur muydu?" sorusuna çocukların yüzde 93`ü "evet" cevabını verirken, "Atatürk yaşıyor olsaydı hayatımızda ne değişirdi?" sorusuna yüzde 66 oranında "Atatürk yaşıyor olsaydı AB`ye girmiş olurduk" şeklinde görüş bildirdi.

Bu soruya verilen cevaplar arasında "Modern bir ülke olurduk", "Çarşaflı insan kalmazdı", "Herkes okurdu", "Çocuk sevgisi daha fazla olurdu" ve "Kadınlar dayak yemezdi" gibi seçenekler de en üst sıralarda yer aldı.

14 Eylül 2007 Cuma

Bebeğiniz dış dünyayla ilgili mi?


Bebeğiniz adı söylendiğinde bakmıyorsa, göz teması kurmuyorsa, eliyle bir şeyi göstermiyor veya gösterilene bakmıyorsa, az ilişki kuruyor, kendi iç dünyasındaymış izlenimi veriyorsa, mutlaka otizmde uzman bir doktora götürün.
Otizmde erken tanının önemine dikkat çeken A. Ü. Otistik Çocuklar Tanı Tedavi Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Efser Kerimoğlu, otizmin, sosyal ve iletişim becerilerinin oluşmasını etkileyen bir gelişim bozukluğu olduğunu ve genellikle iki yaşına kadar ortaya çıktığını söyledi.

6 Eylül 2007 Perşembe

Küçük önlemler bebeklerin hayatını kurtarıyor

Bebeği yüz üstü yatırmak, ani bebek ölümü sendromu riskini 9 kat artırıyor. Bebeğin sigara dumanına maruz kalması da ani bebek ölümü sendromu riskini 3-4 kat artıran bir başka neden. Bebekler için ideal oda sıcaklığı ise 22-24 derece...

Ani Bebek Ölümü Sendromu (ABÖS) ile bebek ölümlerine neden olan diğer riskler konusunda bilgi veren Hacettepe Üniversitesi Çocuk Sağlığı Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Elif Özmert, 1 yaşından küçük bebeklerin, hiç bir hastalığı olmaksızın, yatağında ani olarak ölmesi durumuna Ani Bebek Ölümü Sendromu (ABÖS)denildiğini belirterek, bu ölümlerin sebeplerinin çok iyi bilinmediğini söyledi.

Prof. Dr. Elif Özmert, ABÖS hakkında çalışmaların, bazı uygulamaların ani bebek ölümü riskini artırdığını ortaya koyduğunu dile getirdi.
Yeni doğan döneminde meydana gelen ölümlerde bebeğin yatağı ve yatma şeklinin belirleyici olduğunu belirten Özmert, şunları söyledi:
“Bebeği yüz üstü yatırmak, ani bebek ölümü sendromu riskini 9 kat artırıyor. Küçük bebekler, yüz üstü pozisyondayken uyku sırasında solunum merkezleri ve dolaşım merkezlerini yeterince denetleyemeyebiliyorlar. Yapılan çalışmalarda, aniden ölen bebeklerin, diğer bebeklerle karşılaştırıldığında 9 kat daha fazla yüzüstü yatırıldıkları görülmüş. Anne ve babalara, bebeklerini besleyip gazını çıkarttıktan sonra, sırt üstü yatırmalarını öneriyoruz. Yan yatırmada bile bir miktar risk var.”

BEBEK YATAKLARININ ÖNEMİ
Bebeklerin yatakta boğulmalarına yol açan nedenlerden birinin de yatağın yumuşak olması olduğunu ifade eden Özmert, yan bile yatırılsa yatak yumuşaksa, bebeğin ağzı veya yüzünün yatağın içine gömülebileceğini, bebeğin havasız kalıp ölme ihtimalinin artabileceğini anlattı. “Bebek yatakları kesinlikle sert olmalı” diyen Özmert, oyun parkı gibi, başka amaçlar için üretilen eşyaların yatak olarak kullanılmasını kesinlikle önermediklerini vurguladı.

Yatağın içine konulan her türlü süs eşyası, yastık ve oyuncaklar ile yatağa asılan nazar boncuklarının da kazalara ve boğulmalara sebep olabildiğini belirten Özmert, şöyle devam etti:“Bir yayında şöyle bir örnek vardı: Annenin saçı bebeğin parmağına dolanmış, bebeğin elinde de eldiven var. Bebek sürekli ağlıyor. Aile nedenini bulamıyor. Doktora götürüyorlar. Doktor bir bakıyor, saç teli bebeğin parmağına dolanmış ve parmak kangrene dönüşmüş. Yani bir saç teli bile bebeğin parmağının kopmasına neden olabilir. Bu nedenle aileler çok dikkatli olmalı. Yatağın içinde bebeğin ve üzerine örtülecek örtünün dışında bir şey konulmamasını tavsiye ediyoruz. Yatağın içine süs amaçlı, gereksiz hiç bir şey konulmamalı.

Ayrıca beşiğin kenarlarının genişliği, bebeğin başının çıkamayacağı kadar dar olmalı ve yatakla beşik arasında boşluk bulunmamalı. Bebek elini, ayağını, başını o boşluğa sokup kendini yaralayabilir.”

“SİGARASIZ EV, SİGARASIZ ARABA”
Bebeğin sigara dumanına maruz kalmasının da Ani Bebek Ölümü Sendromu riskini 3-4 kat artırtığını belirten Özmert, çocuğun yanında sigara içilmesinin yanı sıra çocuğun yaşadığı evde sigara içiliyor olmasının da o bebeğin sigaraya maruz kaldığını gösterdiğini söyledi.

Özmert, sigaranın bebeklere verdiği zararları şöyle anlattı:
“Sigarayı sokakta bile içseniz, akciğerlerinizde depolanmış hava ile solunumu verdiğiniz zaman, sigaranın içindeki zararlı maddeleri bebeğin bulunduğu ortama bırakmış oluyorsunuz. Hatta üzerinize sinen dumandan bile, sigaradaki zararlı maddeler bebeği etkileyebiliyor. Aileler kendi sağlıklarının yanı sıra çocuklarının sağlığı için mutlaka sigarayı bırakmalılar.
‘Ben sigarayı mutfakta ya da tuvalette içiyorum’ bahanesi kesinlikle geçerli değil.”Özmert, aileleri, bebekleri yanlarında iken arabada hatta açık hava da bile sigara içmemeleri konusunda uyararak, “Şu sloganı benimsemekte fayda var:
Sigarasız ev, sigarasız araba” diye konuştu.

“BEBEĞİ NORMAL GİYDİRİN”
Yeni doğan bebeklerin ilk bir kaç ayda terleyemediklerini ve titreyemediklerini, yani vücut ısılarını ayarlayamadıklarını anlatan Özmert, şunları söyledi:“Dolayısıyla bebekler çevre ısısı neyse bunu vücutlarına yansıtırlar. Bu yansıtmadan kaynaklanan zararları en aza indirebilmek için bebeğin odasının sıcaklığının 22-24 derece civarında tutulması gerekir. Ayrıca bebeklere normal kıyafetler giydirilmeli. Eğer yeni doğan bebekler soğuktaysa, mutlaka şapka giydirilmelidir. Bebekleri fazla giydirmek, fazla ısıya maruz bırakmak, Ani Bebek Ölümü Sendromu riskini artırıyor.”

4 Eylül 2007 Salı

Her yıl ''sudan'' 5 milyon kişi ölüyor


Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gaye Usluer, dünyada suyla bulaşan hastalıklar nedeniyle her yıl 5 milyondan fazla kişinin öldüğünü bildirdi.
Prof. Dr. Usluer, tüm dünyayı etkileyen küresel ısınmaya bağlı olarak yaşanan su kaynaklarındaki azalmanın, bu yaz Türkiye'de de ilk sonuçlarını göstermeye başladığını söyledi.
Büyük şehirlerdeki su kesintilerinin ve kısıtlı su kullanımının bazı sağlık sorunlarını beraberinde getirebileceğini ifade eden Prof. Dr. Usluer, şöyle konuştu:''İçme suyunda bulunan çeşitli bakteriler, virüs ve parazitler, mide-bağırsak sitemini etkileyen enfeksiyonlara neden olmaktadır. Su kaynaklarının temiz olması, ishalle gelen hastalıkların görülme sıklığını önemli ölçüde azaltmaktadır. Ancak günümüzde hala mikroplu sularla bulaşan çok sayıda salgının ortaya çıkabiliyor olması, konunun önemini ortaya koymaktadır. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 20'si güvenilir olmayan içme suyu kullanmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) açıklamalarına göre, dünyada suyla bulaşan hastalıklar nedeniyle her yıl 5 milyondan fazla kişi ölmektedir. Her 8 saniyede 1 çocuk bu nedenle ölmektedir. ABD'de ishalli hastaların yıllık medikal bakım ve iş gücü kaybını içeren toplam maliyetleri ise 6 milyar dolar olarak belirlenmiştir.''

''KOLERA VE TİFO ENFEKSİYONLARIN EN ÖNEMLİLERİDİR''

Prof. Dr. Gaye Usluer, toplum kökenli mide-bağırsak enfeksiyonlarının yüzde 35'inin mikroplu sulardan oluştuğunu, uygun olmayan içme suyu kaynaklarının kullanımının enfeksiyonlara neden olduğunu belirtti.
Bu etkenlerin esas olarak insan ya da hayvan dışkısıyla sulara geçtiğini bildiren Prof. Dr. Usluer, şöyle devam etti:''Kolera ve tifo, enfeksiyonların en önemlileridir. Kirli suyun farkında olmadan kullanılması mide-bağırsak sistemini etkileyen enfeksiyonlara neden olabileceği gibi egzema tarzında deri enfeksiyonlarına da neden olabilir. Kirli sularla yıkanmak da basili dizanteri ve özellikle sarılık salgınlarına neden oluyor. Suyla bulaşan enfeksiyonlar içinde en sık görüleni akut ishaller olup, atak hızı yüzde 50'lere ulaşabilmektedir.''
Prof. Dr. Usluer, çeşitli nedenlerle bağışıklık sistemi zayıflamış hastaların içme ve kullanma suyu enfeksiyonları açısından risk oluşturduğunu, söz konusu enfeksiyonların bebekler ve ileri yaştaki erişkinler için de risk taşıyabileceğini ifade etti.

''ÖNLEM ALINMALI''

Prof. Dr. Usluer, özellikle büyük şehirlerde yaşanan su kesintilerine karşı önlem alınması gerektiğini belirterek, şunları söyledi:''Su kesintisinden sonra şehir şebekelerinde meydana gelecek negatif basınç yüzünden, boruların ek, çatlak yerlerinden yer altı suları, kanalizasyon ve diğer pis suların su borularına sızmaları sonucu suyla bulaşan enfeksiyon sıklığında artış görülür. Su kesintisinin olduğu dönemlerde su depolarının kullanılması soruna çare gibi görülürse de durgun sularda da hastalığa neden olan mikroorganizmaların çoğalması kolaylaşmaktadır. Havaların sıcak olmasıysa sıcak ortamda mikroorganizmaların üremesini hızlandıran bir başka olumsuz faktör olarak karşımıza çıkacaktır.''
Su kesintisinin olduğu bölgelerde yeniden gelen suyun 3-4 dakika akıtılıp berraklaştıktan sonra kullanılması gerektiğine dikkati çeken Prof. Dr. Usluer, ''Ellerin sık sık yıkanması, depolarda su biriktiren apartmanlarda depoların düzenli temizlenmesi gerekmektedir. Suyun dezenfeksiyonunda 10 litre suya bir damla klor damlatmak yeterlidir. Bir tonluk depoya ise 500 santilitre çamaşır suyu eklenerek dezenfeksiyon sağlanmalıdır'' diye konuştu.

1 Eylül 2007 Cumartesi

0 - 1 YAŞ BESLENMESİNE UYGUN TARİFLER


YOĞURT
Süt kaynatılır
Elin dayanabileceği sıcaklığa kadar soğumaya bırakılır
Sonra içine bir iki kaşık yoğurt (mayası) ilave edilir
Kımıldatılmadan üzeri iyice örtülerek 3-4 saat bekletilir

MEYVESUYU VEYA MEYVE PÜRESİ
Mevsimine göre meyveler yıkanır, kabukları soyulur
Katı meyve suyu sıkma aleti varsa suyu çıkarılır. Yoksa rendelenir ve temiz bir tülbentten süzülür
Meyve püre yapılacaksa, cam rende ile rendelenir. Meyve rendesi ince, ezme şeklinde olmalıdır

SEBZE PÜRESİ
Sebzeler önce iyice yıkanır
Kabukları soyulur ve küçük küçük doğranır
Az su konularak ağzı kapalı olarak haşlanır (pirinç, sıvıyağ katılabillir)
Haşlanan sebzeler, çatal veya kaşıkla iyice ezilir ve kaynatma suyu ile karıştırılır

SEBZE ÇORBASI (2 porsiyon)
Mevsim sebzeleri (kabak, havuç, patates gibi)
1 yemek kaşığı pirinç
2 çay bardağı su
1 tatlı kaşığı zeytinyağ
* Sebzeler iyice yıkanır, küçük küçük doğranır, 1 yemek kaşığı pirinçle birlikte suya atılarak kaynatılır
1 tatlı kaşığı zeytinyağ eklenerek pişirilir, tel süzgeçden geçirilerek bebeğe verilir

YOĞURTLU SEBZE ÇORBASI
1 kepçe yoğurt
1 orta boy patates veya herhangi bir mevsim sebzesi
1 yemek kaşığı pirinç unu
1 tatlı kaşığı zeytinyağı
Bir tencereye yoğurt konur, az su ile sulandırılır
Evde olan herhangi bir sebze ve patates doğranır
1 tatlı kaşığı zeytinyağ ve pirinç unu eklenerek pişirilir

TARHANA ÇORBASI
2yemek kaşığı kuru tarhana
1çay bardağı su
1tatlı kaşığı zeytinyağ
Bir tencereye 2 yemek kaşığı kuru tarhana konur, az su ile sulandırılır
Üzerine 1 çay bardağı su ve 1 tatlı kaşığı zeytinyağ eklenip pişirilir

MERCİMEK ÇORBASI
2silme yemek kaşığı mercimek
1küçük boy havuç
1küçük boy patates
1tatlı kaşığı zeytinyağ
1çay bardağı su
Bir tencereye 2 yemek kaşığı mercimek, 1 çay bardağı su konur
1 küçük boy havuç, patates rendelenip, 1 tatlı kaşığı zeytinyağ eklenir ve pişirilir

IZGARA KÖFTE
30gr (1 köfte kadar) yağsız iki kere çekilmiş dana kıyma
Ekmek içi
Maydanoz (isteğe göre yumurta kırılabilir)
* Ekmek içi az ıslatılır, maydanoz ve kıyma ile yoğrulur, ısıtılmış fırında veya ekmek yerine pirinç veya bulgur konularak sulu köfte olarakda yedirilebilir

ROTAVİRÜS VE AŞISI HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER


Rotavirüs Enfeksiyonları ve Korunma Yolları
Rotavirüs, tüm dünyada çocuklarda akut ishallerin en önde gelen etkenidir. Virüs, vücut dışında uzun süre yaşayabilir ve çok bulaşıcıdır. Gelişmekde olan ülkelerde yüksek oranlarda rotavirüse bağlı ölüm görülmekdedir. Endüstrileşmiş ülkelerde nadiren ölüm sebebidir, ancak önemli oranda ekonomik yüke sebep olur.

Rotavirüs Enfeksiyonu Nedir?
Rotavirüs, çocukluk çağı akut ishallerinin en sık görülen sebebidir. Ülkemizde yapılan çalışmalarda da yaş grupları, kullanılan yöntem ve çalışmaların yapıldığı mevsim değişmekle rotavirüs, çocukluk çağı ishallerinde en sık görülen etken olarak bulunmuştur.


Rotavirüs, yaz ishallerinin en az %20’sinden, kış ishallerinin ise %60-65’inden sorumludur.

Rotavirüs sıklıkla çocukların 6-24 aylarında görülür. Yaklaşık 2-4 gün kuluçka dönemi sonrasında ani olarak ateş ve kusma ardından sayısı günde 10’a ulaşan ishal gelişir. Dışkı kansız ve bol suludur.

Rotavirüs ishallerinde diğer etkenlere bağlı ishallerden daha fazla sulu ishal, bulantı, kusma, iştah kaybı, karın ağrısı ve dehidratasyon görülmekdedir. Rotavirüs enfeksiyonu sebebiyle hastaneye yatırılan çocukların çoğunluğunda ateş, kusma ve ishal bileşiminden oluşan bir klinik tablo görülür.

Rotavirüs Enfeksiyonları Nasıl Teşhis ve Tedavi Edilir?
Rotavirüs ishalinin özel tanısının konulması, özel tedavi olmadığından tedavi yaklaşımını değiştiremez. Ancak rotavirüs tanısını doğrulamak için birkaç laboratuvar yöntemi kullanılabilir.

Özel bir antiviral tedavi yoktur. Rotavirüse bağlı ishalin tedavi destekleyici olup sıvı kayıplarının yerine konulmasını hedefler.


Rotavirüs Enfeksiyonu Ne Kadar Yaygındır?
Rotavirüs dünya çapında evde tedavi edilen 11milyon enfeksiyona, 25milyon poliklinik ziyaretine, 2milyon hastaneye yatışa ve 500.000 ölüme neden olur. Neredeyse tüm çocuklar 5 yaşına kadar bu virüsü alırlar, ama ciddi ishal ve su kaybı 3-36 ay arası gelişir. Rotavirüs ishalleri hem gelişmiş hem de gelişmekde olan ülkelerde aynı oranda görülür ki bu da temiz su kaynaklarının ve hijyenin rotavirüs hastalığının görülme sıklığı üzerinde etkili olmadığını göstermekdedir.

Rotavirüs Enfeksiyonu Nasıl Bulaşır?
Virüs hastalığa dair bulgular görülmeden önce ve sonra, hastalanmış kişinin dışkısı ile etrafa yayılır. Birçok kişi ishal olmadan da bu virüsü bulaştırabilir. Virüs ellerde saatlerce, katı yüzeylerde günlerce canlı kalabilir. İnsan dışkısında bir haftaya kadar yaşayabilir. Rotavirüsü insandan insana, hastalık bulaşmış su ve yiyeceklerin içilmesi ve yenmesi yada hastalık bulaşmış yüzeylere temas yoluyla bulaşabilir.
Rotavirüsün, hastalık bulaşmış eller yoluyla insandan insana bulaşması, özellikle hastanelerdeki çocuk servisleri, yuva, kreş ve ev gibi kapalı ortamlarda görülmekdedir.


Rotavirüs Enfeksiyonlarından Nasıl Korunulur?
Aşılama, hastalığın önlenmesinde öncelikli ve en etkili strateji olarak görülmekdedir.

Rotavirüsün dünya çağında etkili olan bir virüs olması ve enfeksiyona bağlı hastalık ve ölümler, rotavirüse karşı etkili olacak yeni bir aşının üretilmesine yol açmıştır. Aslında son 30 yıldır, şiddetli rotavirüs hastalığı vakalarını önleme yöntemleri tıbbi araştırmaların hedefleri arasında en önde gelenler arasındadır.

Aşının temeli, geçmişte gerçekleştirilmiş birçok çalışmaya dayanmakdadır. Bu çalışmalarda, rotavirüs ile doğal olarak enfekte olmanın, tekrar enfekte olunduğunda hastalığın seyrinin daha hafif geçmesine ve ishal vakalarının sıklığının azalmasına yardımcı olduğu görülmüştür. İki kez enfeksiyon geçiren tüm çocukların şiddetli hastalığa karşı korunduğu ve çoğunun da rotavirüse bağlı herhangi bir hastalığa karşı da korunduğu görülmüştür.


Bu bilgiler ışığında, rotavirüs aşısının hedefinin, doğal enfeksiyona karşı bağışıklık sisteminin vereceği tepkiyi taklit etmek olması açıktır.

Türkiye Çocuk Enfeksiyon
Hastalıkları Derneği

28 Ağustos 2007 Salı

Matematik Köyü kapanmayacak

İzmir’in Selçuk ilçesine bağlı Şirince köyündeki Nesin Vakfı’na ait arazide kurulan Matematik Köyü’nün kapatılmayacağı, gereken işlemlerin yapılacağı bildirildi.

Aziz Nesin tarafından kurulan Nesin Vakfının Yönetim Kurulu Başkanı ve Bilgi Üniversitesi Matematik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ali Nesin, Matematik Köyü’nün inşaatının devam edeceğini açıkladı, “Öyle ya da böyle, kesinlikle kapanmayacak” dedi.

Gerekli prosedürün yerine getirileceğini ifade eden Prof. Dr. Ali Nesin, “Önümüze çıkan tüm engelleri halletmeye çalışacağız. Öyle ya da böyle Matematik Köyü kesinlikle kapanmayacaktır” dedi.
Bir üniversite hocasının her zaman her yerde ders verme özgürlüğünün bulunması gerektiğini belirterek, köyün biteceğini ve dünya çapında bir yer olacağını söyleyen Nesin, “Geriye tüm ihtişamıyla, toplumsal ve bilimsel yararıyla Matematik Köyü kalacak. Çünkü toplumun böyle bir yere ihtiyacı var. Bu ihtiyacı karşılayan da var, o da benim. Yani arz ve talep var” dedi.

Prof. Dr. Ali Nesin, matematik bilimini tüm dünyaya yaymayı amaçladıklarını sözlerine ekledi.
Dünyada ilk kez Selçuk ilçesinde kurulduğu bildirilen Matematik Köyü’nde iki adet hamam, bir adet matematik sınıfı, bir amfi tiyatro (inşaat ruhsatı olmadığı için yapımı durdurulmuş), üç adet taştan yapılma oda, üç tane 11 odalı prefabrik ev ve bir adet mutfak bulunuyor.

24 Ağustos 2007 Cuma

Bebek Masajı

Bebek masajı, bebeğinizle aranızdaki duygusal bağı güçlendirecek ve daha çok yakınlaşmanızı sağlayacak güçlü bir iletişim yoludur. Bebeğinize sabırla, sevgiyle ve şevkatle dokunmanız, onun gelişimine büyük katkıda bulunacaktır. Dokunarak veya konuşarak iletişim doğru kurulduğunda bebeğiniz sevildiğini, istendiğini, değer verildiğini anlayacaktır.

Masaj bebeğinizi sakinleştiren ve rahatlatan, bedensel ve ruhsal gelişimini olumlu yönde etkileyen keyifli bir etkinliktir.

Masaj bir rahatlama ve rahatlatma tekniğidir. Bilinçli bir şekilde rahatlamayı öğrenmesi büyümenin yaratacağı zorluklarla başa çıkmasında bebeğinize yardımcı olacak çok önemli bir avantaj ve bu ilk günlerinde ona verebileceğiniz en değerli hediye olacaktır

Masajın Yararları
Normal doğmuş ve sağlıklı bebeklerde masajın fiziksel ve ruhsal gelişimde olumlu sonuçları olduğu uzun yıllardır kabul edilmekte ve yapılan araştırmalar da sürekli olarak bunu doğrulamaktadır. Problemli bebeklerde masajın etkileri konusunda yapılan araştırmalar oldukça fazladır. Gerek sağlık uzmanları gerekse bebeklerin yakınları, masaj yapılan bebeklerde pek çok olumlu etki gözlediklerini belirtmektedirler.

Bazı araştırmacılara göre bebek ilk dokunma/masaj deneyimini normal doğum esnasında yaşıyor. Dokunma, erken gelişen ve çok önemli bir duyumuzdur. Masaj 'daha iyi dokunma' sanatıdır, vücudun tüm noktalarını rahatlatma amacını taşır. Dokunmanın geliştirilmiş şekli olan masaj ile bebeğinizi daha yakından tanıyabilir ve onu daha iyi anlayabilirsiniz.

Masaj yalnızca bebek ve masaj yapan kişi arasında bir bağ oluşturmakla kalmaz, dokunma uyarısı yoluyla, vücutta bir dizi olayı başlatır. Beta-endorfinlerin salınımı, vagus sinirinin uyarılması, seretonin üretiminin artışı gibi biyokimyasal değişiklikler, pek çok olumlu fiziksel ve klinik sonuç doğurmaktadır. Örneğin, Vagus'un uyarılması insulin salgılanmasını, bu da gıdaların emilimini artırarak gelişmeyi hızlandırır. Masaj dolaşım sistemini de aktive ederek kalbin iş yükünü azaltır, solunum ve sindirim sistemini daha etkin hale getirir.

Dikkat Edilecek Noktalar
Bebeğiniz bazen yorgun olabilir ve her türlü dış uyarı ona fazla gelebilir. Bu durumda dinlenmeye ihtiyacı vardır. Bırakın biraz dinlensin. Uyandıktan sonra masaj yapmayı tekrar deneyin.

4-7 aylar civarında, bebek emeklemeye başladığında, daha hareketlidir ve masaja daha az ihtiyacı olabilir.

Emme ve diş çıkarma dönemlerinde bebeğinizin rahatlaması için onu öpün ve yumuşak hareketlerle okşayın. Alt ve üst çeneye masaj yapın.

Unutmayın siz bebeğinizin aynasısınız, sizden gördüğü davranışı aynı şekilde yansıtacaktır. Bu yüzden masaja başlamadan önce siz de rahat olmalısınız.

Bebeğinizin vücudunda ellerinizin rahat hareket etmesini sağlayacak miktarda ellerinize bebe yağı sürünüz. Masaja hafif dokunuşlarla başlayınız, kendinizi güvende hissettikçe ve bebeğiniz masaja alıştıkça, uyguladığınız basıncı yavaşça arttırınız.

Son olarak ve en önemlisi, masaj her gün yapılması gereken sıradan bir aktivite değildir. Ancak sizin ve bebeğinizin tüm dikkatini gerektiren bir uygulamadır. Bunu da ancak sevgi göstererek, onu bol bol okşayıp öperek sağlayabilirsiniz.

Her şeyin ötesinde masaj hem size, hem bebeğinize keyif vermeyi amaçlayan, neşeli ve aynı zamanda onun sağlığına katkısı olacak bir aktivitedir.

Ülker ÇİLEKLİ PEYNİR ile çocukda büyüyecek


Ülker, İçim Smartt ile Danone’nin çocuk ürünleri kategorisindeki pazar payını kısa sürede yakalamayı hedefliyor.

Okul öncesi çocukların zihinsel ve bedensel gelişimine destek olacak yeni süt ve süt ürünleri markası İçim Smartt için 10 milyon YTL yatırım yaptıklarını söyleyen Ülker Şirketler Topluluğu Gıda ve İçecek Grubu Başkanı Mehmet Tütüncü, “Taze süt, doğal meyve, doğal meyve şekeri, Omega-3 DHA, kalsiyum, 10 vitamin ve prebiyotikleri bir arada sunan İçim Smartt, ilk etapta süt, büyüme küpü ve çilekli peynir çeşitleriyle piyasaya çıktı. Bu kategoride de birinci olmayı hedefliyoruz” dedi.

Satış hedeflerine ilişkin olarak da Tütüncü, “Bu, büyüyen, yeni bir kategori. Ülker, girdiği birçok kategoriyi büyütmüştür. Sağlıklı rekabet şartları oluşturarak tüketici lehine bir fiyatlandırma getirmiştir. Amacımız her zaman birinci olmaktır’’ dedi.

ACOL PAZAR LİDERİ

Tütüncü, İçim’in, kategorisinde en genç ve hızlı büyüyen marka olduğunu ifade ederek, 2006 yılında tüm gıda markaları içinde 8’inci sıraya yükselme başarısı gösterdiğini söyledi.
Tütüncü, Nielsen araştırmasına göre, İçim’in kendi kategorisinde 2007 yılının ilk 6 ayında, 2006 yılının aynı dönemine oranla ciro payını artıran tek marka olduğunu, İçim’in, payını yüzde 11.9’dan yüzde 13.3’e yükselttiğini belirtti. Tütüncü, geçen yıl pazara sundukları kolesterol düşürücü Kalbim Benecol’un pazar payının yüzde 80’e ulaştığını da söyledi.

MİLYON YTL’LİK YATIRIM

Tütüncü, yeni marka için yaptıkları yatırımın 10 milyon YTL civarında olduğunu söyleyerek İçim Smartt’ın piyasada bulunan benzer ürünlerin tüm özelliklerini bir arada taşıdığını söyledi. Tütüncü, yeni ürünlerinin fiyatlarının piyasadaki benzer ürünlerle çok farklı olmayacağını söyledi.

İçim Smartt, zihinsel gelişimi destekliyor

GIDA ve İçecek Grubu Süt ve Süt Ürünleri Pazarlama Müdürü Yasemin Ünlü Romano da İçim Smartt’ın sütün tüm faydalarının yanı sıra içerdiği Omega-3 DHA, vitamin, mineral ve prebiyotikler sayesinde özellikle okul öncesi çağdaki çocukların zihinsel ve bedensel gelişimini destekleyeceğini vurguladı.
Dünyadaki trendleri izleyerek, bilimsel klinik çalışmalardan faydalandıklarını, uzman görüşlerine başvurarak, kantitatif ve kalitatif araştırmalar yaptıklarını anlatan Romano, 2 yıllık Ar-Ge çalışmaları ile çocukların ihtiyaçlarına ve damak tadına en uygun formülü geliştirdiklerini söyledi.
Verilen bilgiye göre, İçim Smartt, annelerin ihtiyaçları ve uzmanların görüşleri doğrultusunda taze süt, doğal meyve ve doğal meyve şekeri (fruktoz) ile üretildi. İçim Smartt, ilk etapta sade, ballı, çikolatalı, çilekli ve muzlu süt; çilekli, muzlu ve şeftalili büyüme küpleri; sade ve çilekli peynir çeşitleriyle piyasada satılmaya başlanacak.

20 Ağustos 2007 Pazartesi

Müzik dinleyen bebekler daha çabuk büyüyor

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Yorulmaz, ABD’de yapılan bir araştırmanın, klasik müzik dinleyen bebeklerin daha çabuk büyüdüğünü ve daha uyumlu olduklarını gösterdiğini bildirdi.

Prof. Dr. Faruk Yorulmaz, müziğin kişinin psikolojisini ve beden sağlığını çok yakından etkilediğini söyledi.
Araştırmaların, iş yerlerinde çalınan hafif ve hareketli müziğin, çalışanların yaptıkları işe konsantrasyonunu ve iş başarısını çok önemli ölçüde artırdığını gösterdiğini belirten Yorulmaz, bu nedenle eski çağlardan beri insanların acılarını, sevinçlerini, ayrılıklarını, kavuşmalarını, mutluluklarını hep müzikle ifade ettiğini kaydetti.

Müziğin stresi ve sıkıntıyı azaltarak ruh sağlığını da koruduğunu anlatan Yorulmaz, anne karnındayken müzik dinletilen bebeklerin psikolojik gelişimlerinin daha iyi olduğu, hırçın davranışlar yerine daha uyumlu davranışlar sergilediklerinin gözlendiğini söyledi.

ABD’de yapılan bir araştırmada klasik müzik dinleyen bebeklerin daha çabuk büyüdüğü ve daha uyumlu olduklarının gözlemlendiğini bildiren Yorulmaz, “Klasik müzik çalındığında bebeklerin kalp atışları ve nefes alıp vermelerinin daha düzenli hale geldiği belirlenmiştir” dedi.

Klasik müziğin iştah açtığını ifade eden Yorulmaz, şunları kaydetti:
“Türkler ruh hastalıklarının tedavisinde uzun süre müzikten faydalanmışlar, hatta ruh hastalıkları dışında pek çok başka hastalıkta da müzik tedavisi ile ilgili yazılar yazmışlardır. Doğru seçilmiş bir müzik, insanın daha mutlu bir hayat yaşamasına yardımcı olur. Ruhsal olarak sıkıntı veren, üzücü, stresi artırıcı, ayrılık, ölüm, kötü kader gibi ifadelerle insanı ümitsizliğe, çaresizliğe ve olumsuz durumdan kurtulmak için çaba göstermekten kaçınmaya götüren müzik parçaları toplumsal ruh sağlığımızı tehdit etmektedir.
Çoğunlukla bu tür müzik parçalarını dinlemeyi tercih eden insanlarda, kötümser ruh hali kişiliklerine ve yaşadıkları hayata da yansımakta, bu karamsar, ümitsiz ruh hali tüm hayatlarını, dünyaya ve olaylara bakış açılarını etkilemektedir.”

18 Ağustos 2007 Cumartesi

Bebeğinize ilk 2 YIL televizyon izletmeyin!

Uzun süre televizyon seyretmenin çocukların sosyal gelişimleri üzerindeki olumsuz etkileri tartışılırken; şimdi de 0-2 yaş bebeklerin dil gelişimi üzerindeki olumsuzlukları gündemde. Memorial Hastanesi'nden Pedagog Dr. Melda Alantar'dan, 0-2 yaş bebeklerin dil gelişimi ve televizyonun olumsuz etkileri konusunda bilgi aldık

Dil gelişimi, doğumla başlayan ve yaşam boyu devam eden bir süreç. Çocuklar dünyaya geldikleri günden itibaren; çevrelerindeki sesleri algılamaya, sesler çıkarmaya ve anadilin temel yapısını kazanmaya başlar. Yapılan araştırmalar, 2 yaş öncesinde televizyon izleyen çocukların bilişsel gelişimlerinin olumsuz olarak etkilendiğini, dil gelişimlerinin geciktiğini gösteriyor. Bu dönemde aşırı televizyon izleme ile dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu ve otizm arasında ilişki olduğunu gösteren pek çok araştırma var. Bu nedenle, Amerikan Pediatri Akademisi, önlem olarak 0-2 yaş arası çocukların televizyon ekranlarından uzak durmalarını öneriyor.

DİL GELİŞİMİNİN AŞAMALARI
1. ayın sonunda ağlamaları çeşitli durumlara göre farklılaşmaya başlar.
2 ve 3. aylarda bebek güler, 'k' ve 'g' gibi ünsüz ve 'a', 'e', 'o' gibi ünlü harfleri çıkarmaya başlar.
4 ve 6. aylar arasında ünlü ve ünsüz seslerin sayısında artış gözlenir,

6. ayın sonuna doğru ünsüz ile ünlü sesleri birleştirmeye başlar. Örneğin; ba, da, ma gibi.
7 ve 10. aylar arasında ma-ma gibi hece tekrarları gözlenir. Yetişkin konuşmasına benzeyen, ancak anlaşılmayan diziler meydana getirir.

11. aydan itibaren anlaşılmayan ses dizileri arasına tek heceli sözcükler yerleştirmeye ve ilk anlamlı sözcükleri telaffuz etmeye başlar.
12 ve 18. aylar arasında sözcükleri amaçlı olarak kullanır.
3 ila 50 sözcükten oluşan sözcük dağarcığı vardır. Nesneleri ve vücut bölümlerini gösterir.
18 ve 24. aylar arasında basit yönergeleri yerine getirir, nesneleri ve resimleri isimlendirir. Sözcük dağarcığı 50-70 sözcük içerir.


2 yaş çocuğun yürümeye, konuşmaya, benliğini fark etmeye başladığı dönemdir; bildiği 70 veya daha fazla sözcüğü kullanır, 2 sözcükten oluşan basit cümleler kurar. 2 yaş sorgu çağıdır; 'nasıl' ve 'niçin' sorularını ısrarla sorar.


HÜLYA YILDIRIM-Aksam gazetesi

13 Ağustos 2007 Pazartesi

Emzirmek bebek kadar anneye de faydalı

Erzurum İl Sağlık Müdür Yardımcısı Dr. Esin Erdem, “Doğumdan hemen sonra bebeklerini emziren annelerde doğum sonrası kanama, idrar yolu enfeksiyonu ile göğüs ve yumurtalık kanseri görülme riski azalıyor” dedi.

Erzurum İl Sağlık Müdür Yardımcısı Dr. Esin Erdem, anne sütünün bebek için çok faydalı olduğunu ve bebeğe doğumundan itibaren her ağladığında anne sütü verilmesi gerektiğini belirtti.

Bebeklerin doğumdan sonraki ilk yarım saat içinde emzirilmesi gerektiğini ifade eden Erdem, “Anne sütü içindeki vitamin ve mineraller aracılığıyla bebekleri enfeksiyonlardan korumaktadır” diye konuştu.Emzirmenin, annelere de faydasının olduğunu dile getiren Erdem, şunları söyledi:“Yakın geçmişte bazı nedenlerden dolayı anne sütü geri plana atılmıştı. Ancak dünya bu inanılmaz hatanın farkına erken varmış ve anne sütünün önemini yeniden kavramıştır.

Ayrıca bebeklerin emzirilmesi anneler için de faydalıdır. Doğumdan hemen sonra bebeklerini emziren annelerde doğum sonrası kanama, idrar yolu enfeksiyonu ile göğüs ve yumurtalık kanseri görülme riski azalıyor.”

Annelerin bebekleri emzirmeden önce bazı unsurlara dikkat etmesi gerektiğini belirten Erdem, şöyle konuştu:“İlk olarak, annelerin emzirmeden önce ellerini sabunla yıkaması gerekir. Bebek emzirmenin tek bir pozisyonu yoktur. Bebek, hem anne hem de bebek için en rahat pozisyonda emzirilebilir. Emzirme sırasında bebek burnundan rahat nefes alabilmelidir. Bebek rahat olmalıdır.
Giysileri ve ortam ısısı uygun, altındaki bezi kuru ve temiz olan bebek daha kolay emer. Normal bir emzirme süresi 15-20 dakika olmalıdır.”
Bebeklere bazı durumlarda anne sütü verilmesinin uygun olmayacağını kaydeden Erdem, “Annede meme iltihabı oluşması, süte geçen ve bebeğe zararlı olabilecek ilaç kullanılması veya solunum yolu ile bulaşabilecek bir hastalığın olması durumunda bebeğe anne sütü yerine başka besin verilmesi gerekir” diye konuştu.

BEBEKLERİ SÜTTEN KESMEK İÇİN UYGULANAN YÖNTEMLER
Bebeklerin 6 aylık olmasının ardından anne sütünün yanı sıra yutmayı öğrenmeleri için ek gıdanın verilebileceğini dile getiren Erdem, şunları söyledi:
“Altı aylık olunca bebeğin yutmayı öğrenmesi yönünden ek katı gıdalara geçmesi gereklidir. Ancak anne sütüne de devam edilmelidir. Anne istiyorsa emzirme 2 yıla kadar uzatılabilir. ‘Yeni doğum yapmış anne yorgundur ve sütü yoktur’ diyerek bebeği anne sütünden mahrum etmek ya da başka bir sıvı vermek yanlış bir davranıştır.
Bebekler bir yaşına geldikten sonra anne sütü iyice azalır. Bebek yavaş yavaş sütten kesilebilir. Ancak, bebeği sütten kesmek için anne ile bebeği ayırmak ya da meme başına acı biber gibi şeyler sürmek son derece yanlıştır.”

‘Anne sütü alsa da D vitamini verin’


Anne sütündeki D vitamini miktarının günlük ihtiyaca oranla çok düşük olduğu, bu nedenle takviye olarak D vitamini kullanılmasıyla özellikle bebeklerde görülen raşitizm hastalığının önüne geçilebileceği hatırlatıldı.

Kocaeli Sağlık Müdürlüğü Eğitim Şube Müdürü Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Berna Ayakta Şerifi, “güneş ışınlarının anne ve bebeklerin en önemli D vitamini kaynağı olduğu akılda tutulmalı ve gebe ya da emzikli kadınlar da günde 10-30 dakika direkt güneş ışığı almalı” dedi.

Dr. Berna Ayakta Şerifi, anne sütündeki D vitamini miktarının 12-60 IU civarında olduğunu belirterek, günlük D vitamini ihtiyacı olarak 400 IU saptandığını söyledi.
Anne sütündeki D vitamininin daha kolay emildiği, dolayısıyla daha etkin olduğunun bilindiğini ifade eden Şerifi, anne sütünün tek başına süt çocuğunun D vitamini gereksinimini karşılayamayacağını dile getirdi.
Özellikle D vitamini eksikliği bulunan anneler ile çocukların takviyeye ihtiyacın artacağını kaydeden Şerifi, şöyle konuştu: “Anne rahminde fetusun D vitamini ihtiyacı, annenin depolarından karşılanır. Fetus doğumdan sonra kendisini bir süre idare edebilecek kadar D vitaminini de çeşitli dokularında depolar. Eğer annede D vitamini depoları yeterli değilse bebek ya D vitamini eksik olarak ya da yetersiz D vitamini depolamış olarak doğar. Bu durum da doğumdan sonra yeterli D vitamini alınmaz ya da yeterince güneş ışığına maruz kalınmazsa D vitamini eksikliğine bağlı raşitizmin oluşma riskini artırır.” Ağız yoluyla D vitamini verilmesinin de korunmada etkili olacağına işaret eden Şerifi, şöyle devam etti:“Annelerde D vitamini eksikliği riski de göz önünde tutularak, anne sütü alan tüm çocuklara günde 400 IU D vitamini verilmelidir. D vitamini verilmesi, anne sütü kesildikten sonra da devam etmeli ve en az 1 yıl süre ile uygulanmalıdır. Anne sütü ilk 6 ay içerisinde, D vitamini içeriği dışında, çocuğun büyüme ve gelişmesi için tek başına yeterlidir.”
Raşitizmin, D vitamini yetersizliğine bağlı olarak genellikle süt çocuklarında kemiklerde kalsiyum ve fosfor depolanmasındaki problemle ortaya çıkan şekil bozukluklarıyla anılan bir hastalık olduğuna değinen Şerifi, yapılan araştırmaların Türkiye’de raşitizm görülme sıklığının yüzde 7,9 ile yüzde 20 arasında olduğunu gösterdiğini kaydetti.
GÜNEŞ IŞINLARININ ÖNEMİ
Şerifi, raşitizmin, bebekte kasılma, huzursuzluk, baş terlemesi, başın sürekli sağa ve sola çevrilmesi, kabızlık, kaburgalarda yuvarlak çıkıntılar, bıngıldakların kapanmaması (18 aydan sonra), kafa kemiklerinde yumuşama ve eğrilme (baş alın ve yanlarında çıkıntı), geç oturma ve yürüme, bacaklarda eğrilik, göğüs kemiklerinde bozukluk (göğüs içe veya öne doğru çıkar), kamburluk, bel kemiğinde eğrilik, diş çıkmasında gecikme gibi belirtilerle ortaya çıkabileceğini söyledi.
Şerifi, raşitizmden korunma yollarını ise şöyle sıraladı:“Raşitizmden korunmanın temel koşulu gebe ve emzikli annelerle çocukların yeterince güneş ışığına maruz kalmalarının sağlanmasıdır. D vitamini yapımını sağlayan ultraviyole ışını, pencere camından geçmez. Bu nedenle arzu edilen yararın sağlanabilmesi için güneş ışığına direkt olarak maruz kalınması gereklidir. Güneş ışınlarının anne ve bebeklerin en önemli D vitamini kaynağı olduğu akılda tutulmalı ve gebe ya da emzikli kadınlar da günde 10-30 dakika direkt güneş ışığı almalıdır.”
D VİTAMİNİNİ DOĞAL YOLLARDAN KARŞILAMA YOLLARI
"Güneş ışığına yeterince maruz kalmamak, D vitamini ve kalsiyumca zengin besinleri yeterince tüketmemek, bağırsaklarda emilim bozukluğu, karaciğer ya da böbrek yetersizliği gibi nedenlerle D vitamini eksikliği gelişebilir” diyen Şerifi, uzun süreli olarak kullanılan bazı ilaçların da D vitamini metabolizmasını etkileyerek raşitizme yol açabileceğini vurguladı.
Şerifi, D vitamini ihtiyacının doğal yollardan tereyağı, süt, peynir, balık, balık yağı ve karaciğer gibi hayvansal besinlerden karşılanabileceğini belirtti. Şerifi, Sağlık Bakanlığı’nın 2005 yılında başlattığı “Bebeklerde D Vitamini Yetersizliğinin Önlenmesi ve Kemik Sağlığının Korunması Projesi” kapsamında, doğumdan itibaren 1 yıl boyunca tüm bebeklere sağlık ocakları ve ana çocuk sağlığı merkezlerinde ücretsiz D vitamini damlası verildiğini, proje kapsamında geçen yıl il genelinde toplam 22 bin 843 ücretsiz D vitamini damlası dağıtıldığını sözlerine ekledi.

6 Ağustos 2007 Pazartesi

Yürüteç Önerilmiyor


Yürüteci, ciddi sağlık problemlerine yol açabileceği için kesinlikle önermediklerini söyleyen Ankara Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Metin Doğan, “çocukların parmak üzerinde yükselmesiyle bacağın arka tarafındaki adalelerde aşırı yüklenme yaratırken, ön taraftaki adaleler zayıf kalıyor. ayakta deformasyon ve şekil bozukluğu, arka taraf tendonlarda kısalma görülüyor” dedi.


Yürüteç kullanımının aile bireylerine kolaylık sağladığı için tercih edildiğini belirten Doğan, “Ev içindeki bireylerin rahat etme isteği, yürütecin bebeğe eğlenceli gelmesi, bebeğin sağlıklı gelişiminden daha önemli olamaz” dedi. Yürütecin, yürümeyi hızlandırdığı yönündeki görüşlerin yanlış olduğunu ifade eden Doğan, yürütecin yanlış yürüme alışkanlıkları kazandırabildiğine dikkati çekti.


Doğan, yürüteçlerin, yanlış kasların yanlış zamanda güçlenmesine neden olduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:“Yürüteç, çocuklarda orantısız adale gelişimine neden oluyor. Bebeklerin parmak üzerinde yükselerek yürümeye çalışması, bacağın arka tarafındaki adalelerde aşırı yüklenme yaratıyor. Ön taraftaki adaleler ve kalça kasları zayıf kalıyor. Ayakta deformasyon ve şekil bozukluğu, arka taraf tendonlarda kısalma görülüyor. Parmak uçlarına basmaya alışan bebek, topuklarına basmakta zorlanabiliyor.”

Yürüteç kullanımının, bebeğe geçmesi gereken basamakları atlatarak erken hareket özgürlüğü sağladığını da dile getiren Doğan, sürünme, emekleme, yuvarlanma, tırmanma ve ayağa kalkma gibi aşamaların bebeğin kaslarını güçlendirdiğini söyledi.


“ANNE YARDIMIYLA YÜRÜMESİ İLETİŞİMİ KUVVETLENDİRİR”

Yürüteç kullanımı yerine anne-babanın bebeklerinin ellerinden tutarak adım atmasına yardımcı olmalarının, duygusal iletişimi kuvvetlendireceğini ifade eden Doğan, “En doğru olanı, doğal seyrine bırakmaktır. Bunun dışında anne-baba tarafından yürütülmeye çalışılmalıdır” dedi.

Doğan, özellikle erken dönemde yürüteç kullanılmasının, hazır olmayan eklemlere yük bindireceğini belirterek, bebeğin, dengeli ve sağlam adımlarla yürümek yerine hızlı ve dengesiz yürüyebildiğini kaydetti.

Yürüteç kullanmakta ısrarcı olan ailelere, 8. aydan önce bebeklerini yürütece bindirmemeleri uyarısında bulunan Doğan, yürümenin 9-10. aydan itibaren başladığını, sağlıklı bir bebeğin 14. aya kadar yürümesi gerektiğini söyledi.


YÜRÜTEÇ KAZALARINA DİKKAT

Yürütecin, sık sık ev kazalarına ve bebeklerde ciddi yaralanmalara neden olabileceği uyarısında bulunan Doğan, kazaların genellikle merdivenden yuvarlanma, yanma, elektrik çarpması, kablolara takılma ve zehirlenme şeklinde olduğunu söyledi.

Yürüteçle meydana gelen kazaların, aniden ve aile bireylerinin yanındayken olduğunu vurgulayan Doğan, bebeğin, yürüteçle hızlı ve kontrolsüz hareket edebildiği, eşyalara uzanabildiği için tehlikeye açık olduğunu kaydetti.

Bebeğin yürümeye başladığında ortopedik ayakkabı giymesinin de şart olmadığını belirten Doğan, “Ortopedik ayakkabı, ortopedik özürlüler içindir. Normal bir çocuğun buna ihtiyacı yoktur” dedi. Doğan, tabanda çökme, içe basma gibi problemlerin ayakkabıdan kaynaklanmadığını ifade ederek, bebeğin evin içinde ayakkabısız yalın ayak yürümesinin daha sağlıklı olduğunu söyledi.